Allah'ım

on 19 Kas 2013
Allah'ım merhaba;
Sana emir kipinde dualar ediyorlar kırılmıyorsun umarım.
İnsanlıklarına ver.
Bir de babannemi rahat ettirirsen çok teşekkür ederim.

Allah'ım rica etsem beni birazcık mutlu edebilirmisin,
Ama onu getirme tekrar biliyorsun gidiyor.
Biliyorsun her seferinde gelmek için gidiyor.
Ve ben çok üzülüyorum.

Allah'ım kızmazsan sana böyle dua etmeyi daha samimi buluyorum.
Sen onu koru bunu, bunu kutsa, terbiyesizce geliyor bana.
Allah'ım kimse sormamıştır bir gün bile,
Nasılsın ?

Hep birşeyler istiyoruz senden,
Aşk sağlık mutluluk,
Hiç seni düşünen yok bu dünyada biliyorsun.
Ve bunun yüküne nasıl katlanıyorsun.
O küçük insan dimağım almıyor.

Sevgili yüce rabbim,
Çocukların hepsini uslu ve annesini ağlatmayan yap,
Bir de kurşun işlemesin eğer çok zahmet olmayacaksa,
Herhalde en çok çocukları seviyoruz ikimizde.

Çok Kudretli Merhametli Yaradan,
Verdiğin ve vereceğin bütün nimetler için teşekkür ederim,
Bir de genç ölürsem harika olur.
O ?
Gelmesin.

Kusursuz Evrenin Mimarı Güzel Allah'ım.
Öncelikle seni çok sevdiğimi bilmeni isterim,
Bir de yanlış anlamazsan bir kız var.
...
Boğazım düğümlendi özür dilerim, bir mısra eksik söyledim.

Gizli Hayranın Cemalettin.

Gitme II

Beni tek suçu başkente uzaklığı olan bir köy gibi yak,
ama gitme,
Ne olur tahtadan bir ev yapsam sana bir kaç eğri ayaklı sehpa,
Kış salıncağı yalnızlığında,ileri-geri...
Gitme.

Hasır perdelerinden içeri ışık süzülen ev sakinliğinde duracağım söz,
gitme.
Sana ekmek kızartır çay demlerim,
Evin olayım gitme.
Evim ol, geleyim.

Bak biraz daha bağıracağım
BANA BAKIN BURADAYIM VE YALNIZIM.
Sonra sesim kısılır gel,
Bir fincanı kavra minik ellerinle, ve gitme.

Işıklar sönecek, mezarlar kazılacak, ve ben karanlıklar altında konuşmadan yatacağım.
Sessizlikten korkarım, sesinsizlikten korkarım gitme.
Lütfen bir kez daha gitme.
Oysa ne kadar güzeldir sırf saçların dalgalandığı için...gitmen.

Sus

on 18 Kas 2013
Sus yoksa iki dudağının birleştiği yerden öpeceğim seni !
Mümkünatı varsa bu kadar masum bakmayı kes,
Boynunu kapat ve köprücük kemiklerini ne bileyim,
Sus diyorum yoksa dudaklarına doğru eğileceğim.
Herşeyi boşverde sevişelim seninle.

Duvar.

on 7 Kas 2013
Birazdan annesini kaybetmiş kocaman bir adam gibi özleyeceğim seni,
Birazdan sevgilim, bir köy kahvesinde tütün saracak yaşlı bir adam,
Ben sürekli sigara içecek ve şiir yazacağım sevda dudaklım,
Tüm bunlar olurken durmaksızın yaşlanacağız bir evin duvarlarına,

Taş mektebin köşesinde bekleyeceğim vatan saçlı sevgilim,
Talebe önlüklerinde göz rengini hatırlayacağım bir koşu,
Annem bir ekmeğin yarısına fakir peyniri ve ezik domatesler dilecek,
Bir gün çocuğum olursa daha baba demeden oyuncaklar sereceğim.

Bizim bir oğlumuz olabilirdi ve bir de ablası kim bilir ?
Biz bilemeyeceğiz hırkasının cebinde ki mendili sevdiğim,
Sana benzettiğim bütün bulutlar Çamlıcaya doğru çekildi,
Bizim bir kızımız olabilirdi ve bir de abisi kim bilir ?

Tüm bunlar oluyor ve biz durmaksızın yaşlanıyoruz birilerine,
Ben kardeşlerime yaşlanıyorum ve gözleri parıl parıl acı içinde,
Bir değirmen ve deniz feneri istiyorum nedendir bilinmez,
Sevgilim özgürlük en başından beri atın yelesinde.

İnsan zamanı gelince kaldırımlara bile aşık olabiliyor,
Adımlarımızın değdiği bütün yolları ezberledim,
İnsan zamanı gelince durdurabiliyor kalbini,
Zamanı gelince insanın durma saatinin.

İşte benim yine güz hüznüne dahil vakitlerim bunlar,
Nerede ağlayan bir çocuk görsem ölmek isterim,
Bir çocuğu ağlatmak neye yarar ki sevgilim ?
Bir çocuk ağladığında mesela, nereye kadar ?

Gözlerin sulanıyor ve siyah boya akıyor kirpiklerinden,
Bütün okyanusların en ortasında dimdik duruyorsun şimdi,
Sen bir şehrin tüm kibirini almış ve onlara sevmeyi öğretmişsin,
Bir fabrika işçisinin kirli ellerinden bile çocuklarına şefkat akıyor.

Unutmak imkansız fakat hatırlamak yüzünü....zaman alıyor.

Omuzların.

Hatırlamak zaman oluyor, 
Tesir edemiyorum bir türlü,
Ne geri çevirebiliyorum,
Nede önüne geçebiliyorum,

Sevgilim yağmur değiyor mu dudaklarına ?
Peki ya şapkana yahut parmak uçlarına ?
Sevdiğim kadın kişi yağmur yağıyor.
Çayından kaşığı çıkarmadan içiyorsun.

Bulutlar ses çıkarmıyor hala,
Ve buna üzülüp ağlıyorlar bana,
Bulutlara ses çıkaramıyorum,
Bırakalım tenin toprak koksun.

Omzumun üzerinden yüzüme dokun kadın,
Omzunun üzerinden yüzüne değin kadın,
ve geri kalan bütün vücüd parçalarında.
hatta avuç içlerinde ayak altlarında.

Otuz yaşına geldiğinde beni unutma kadın,
otuz yaşına kadar beni hatırla,
ve sonrasında.
otuz yaşında.

1946

Geceleri baskınlar yiyorum,
Şiir askerleri mısralar ateşliyorlar üzerime,
Tam yüreğimden vuruyorlar beni,
Sen oracıkta donup kalıyorsun.

Eldivenine düşen bir kartanesi utangaçlığıyla,
Yok oluyor gülüşün, çekinme sevgili kadın,
Biraz sonra hepimiz öleceğiz öyle değil mi ?
Şu an bile ölüyor birileri pusulamızın her yanında.

Sana tren yolları ve istasyonlar armağan ediyorum,
1946 yolcu uğurlama mendilleri ve göz yaşları,
Sana buseler paketledim binküsür günden beri,
Binküsür günden beri göğsümde tutuyorum seni.

Uyumak için karnına çektiğin bacaklarına sarılıp,
Bir bulut sessizliğinde geceyi gizledim,
Geceyi avuçlarımın içinde sana sunuyorum sevgilim,
Seni avuçlarımdan çıkarttım geceyle izledim.

Mübah

Aşkta ve savaşta herşey mübah sevgilim,
Aşkta, savaşta mübah herşeyim,
Sana her yazdığımda telgraf telleri gülümsüyor,
Ve eski bir arabanın çatısına yağmurlar damlıyor,

O sıcak koluna bir kez daha girebilmek için sağ gözümü veririm.

Nefes

on 27 Eki 2013
Saçlarını kırmızıya boyatmayı reddettin,
Ve el uçların gökyüzü güzel ağızlım,
Zincirini koparırcasına seni kendime çektiğim kolyen,
Tüylenmiş yumuşacık bembeyaz kazağın,

Artık hepsi benim için seni düşündüğüm saniyeler portresidir.

Biraz kahve tutan elin avuç içleri sıcaklığı,
Kağıt bardağın kenarına bıraktığın bordo ruj izin,
Dudaklarının tadını unutmak imkansızlığı duruyor aynı,
Bir kırmızı ayakkabı seçmiştin ucu açık hiç giymediğin.

Ben o ayakların üzerlerine dokundum ve pürüzsüzdüler.

Biraz kadın kokuyordun ve ondan daha fazla çocuk,
Biraz çocuk hikayeleri anlatıyordun bana kadınsı tavırlarınla,
Kadınlığı bir yerlerden öğrenmişsin besbelli o çocuk kafanla,
Bir çocuğa can verebilecek kadar hazırdın kadınlığında.

Bir evladımız olsa yüzü sana yüreği bana benzesin diyordum.

Bir tek sigaram kaldı ve nasıl ulaşılmaz duruyor,
Sana dair tüm şanslarımı tükettim yüzeyden yana,
Bir duysam açılırım belki kulaç kulaç inanıyorum,
Okyanuslara, göllere, ıslak zeminlere...sana.

(Bunu yazarken çok kısa bir süreliğine nefesinin kokusunu aldım, yarın biraz daha umutla uyanırım.)

yok.

on 23 Eki 2013
Her şeyi sana bıraktım.
Kuşları bıraktım, vuruyordum onları, vurmayı bıraktım.
Günlerin cıvıltılı aydınlansın diye.
İçinde keskin köşelere sahip müzikli bir kutu bıraktım.

Fakat sana kızıyorum ve elimde değil,
Bu müzik hiç olmadık yerde bitiyor seni yüzünden,
Bir kağıdın en üstüne kaybettiğim şeyleri karalıyorum.
Sen, yüzün, ben.

Sen hüzünlen, ben biraz daha buradayım,
Arkadaşlara sözüm var daha öleceğiz genç sayılabilecek yaşlarda,
Bir tanesi evlenip çoluğu ile çocuğunu birbirine karıştıracak,
Yazın en sıcak günlerinde düğün yapacak çok aşık olduğu bir kızla.

''Çok aşığım''....Hatırladın mı ?
Dur .
Unutttun mu ?
Yok....

Sana bir saç tokası çaldım ve başının üzerini kokladım.


Madrugada

on 22 Eki 2013
Burnunu Yaradana dikmiş gözüyle kulu süzen adamın kibrinin acizliğine bak !
Bak o adamın kısılmış göz kapaklarının geceye karışan bir katil bileği seriliğinde kayboluşlarına !
O Yaradandan burnunun üzerine bir gazap yemiş adamın yutkunurken titreyen adem elmasına bak !
Adam Ademden geldiğin reddettiği her an kendini hatırlatan boyuna bir bak !

Albino çocuğun kırmızı gözlerinde batmış güneşin gece rahatlığı sevgilim,
Ve ben bir kovboy filminde at olarak baş roldeyim,
Şimdi sokaklarda nal sesleri ve barut kokusu var sevgili eski kız arkadaşım ceylandan isimli,
Ben seni unutmak için sevmedim.

Biraz büyümek için gölgemi tükürdüm sevgilim,
Işığı tepeden vurdular ve dörde bölündüm,
Kireç boyalı odanın duvarında mermi izleri ve fatihler kısaparmaklı,
Bu aralar pek bir antipolitikal aşırı dinci ve meymenetsizim.

Hoş meyvelerden yapılan çeşitli şarapları taddığımız geceler oldu mu ?
Yada dudaklarından hoş meyveli şaraplar tadı aldığım ?
Hoş şaraplarda meyve tatlı dudaklarını aradığım oldu bak.
Hoş, şaraplar ne kadar meyve tadı verebilirki sevdiğim ?

Sar en başa ben çay içen bir insanım sen büyük kulplu bardaklarda yabancı kahveler
Yabancı kahvelerde çay içen bir sürü insan o kadar çirkinki anlatamam,
Bu insanların hiç birinin yüzü hiç te güzel değil sevdiğim güzel ağızlı kız çocuğu.
Hiç biri beni ağlatana kadar sevebilmeye kadir kızlara sahip değil.

Bu sigara sönerse herşey bitecek gibi geliyor ve göz gözü görmüyor ki gayet normal değil mi ?
Bu kadar uzun mısralı şiirler yazılır mı ulan cemalettin turgutu beni !
Mahvolmuş adamların çizgili alınlarında bir dakikalı kaygı duruşu var,
Bir insan sevmekten bu kadar düşer mi diye soruyorsun ben çok dipteyim duyamıyorum.

Ah şu fransa'nı hiç gitmediğim sokaklarının dili olsada konuşsa diyecem de anlamayız ki,
Bol yumuşacık g harfleri barındıran güzel kadın gırtlakları olsada yesek ,
Biraz sıcacık atan kalpleri avuçlamak istediğimden boyum kısa kaldı çok sevdiğim kadın kişi,
E bu kadar yazdık artık biraz ağlarsın benim için değil mi ?

değil.

Düşüyorum

on 17 Eki 2013
Düşüyorum sevgilim, hala düşüyorum,
Çarparak, çarptığım yerlere tutunarak, tutunduklarımı kopararak,
Düşüyorum.
Bir gece martısı beyazlığında düşüyorum.

Artık tekrar sevme saati gelmiştir diye düşünüyorum,
Yalnızlığın öğlen uykusundan mağrur kalkmak,
Gözlerimi ovmak istiyorum bir heyacana,
Ama olmuyor işte ne yapmalı ?

Trenler.

on 14 Eki 2013
İşte yine bir yalnızlığı örtüp üstüme uyuma gecesi daha geliyor yavaş yavaş,
Bir kaç sokak ötede sabah çoktan olmuş, birileri mutlaka uyanmıştır,
Ben sensiz nasıl uyuyacağımı düşünerek ağrıyorum sevgilim,
Geceleri öptüğün yerlerden ağrıyorum.

Çok üzülüyorum canım benim.
Hariküladem çok üzülüyorum yine,
Bu boşluğun içinde boğulmak bitmiyor bir türlü,
Kaşlarım yokuş oluyor alnıma...hep üzülüyorum sevgilim.

Geri dönmeni istemenin bir anlamı yok artık biliyorum,
İzlememi istediğin filmlerin hepsini bitirdim zaten,
Trenler kalktı, yolcular gitti, çocuklar yattı.
Bütün ihtimalleri teker teker yokettim farkındayım.

Ama işte umuttan ziyade bir geçmiş özlemi var ki anlatamıyorum,
Nasıl demeli bilmiyorum ? Ama hasret çekmenin bir sınırı varsa eğer ben onu aylar önce geçtim.
Sevdiğim güzel kadın kokuna dair hemen hemen hiç birşey yazmadığımı şimdi farkettim.
Şu an sanki birşeylere veda ediyorum gibi, sende hissettin mi ?

Bir şey bitti şuan içimde sanki, ne olduğunu bilmiyorum.
Herkese küssem mi ? Bayramdan bayrama arasam mı annemi babamı ?
Yada boşver bayramları, zaten hiç yeni ayakkabılarım olmadı.
Yine kimin kullanılmış sevdaları için sevindim kimbilir.

Bir uyku istiyorum ki rüyaları yalnız sen olmalı,
Gündüz olacaksa da hülyalı olsun yine senli,
Karaköy köprüsünden bir yolcu motoruna atlasam ölmem belki.
Ama niye geri geldiğini anlayamıyorum hala.

Tamam haklısın, niye geri geleceksin ki ?
Tükettim zaten, bütün kartları açtım ortaya neysem onu gösterdim,
Böyle deyiverince de kulağa dürüst ve ahlaklı bir adam gibi geldiysem şimdiden özür dilerim,
Ben birşeyler saklayacak kadar terbiyeli değilim.

Canını yakmanın verdiği o tarifsiz puştluk hissiyatı varya bilemezsin,
Ama ağzının kenarında sigara boşluğu kadar gülen bir puşt hissiyatı değil,
İşte nasıl anlatayım orospu çocukluğu resmen tüm anneler dahil değil,
Seni görebilme ihtimalime kapanan göz kapaklarımı koparasım geliyor.

Öpüşmekten geriye kalan ağzının kokusunu özledim,
Dudaklarından içeri ne varsa özledim,
Bir şarap tadımında özledim seni,
Kadeh izinde...

Şimdi betona yatasım geliyor çırıl çıplak,
Fakat biri gelip hasta olursun diye kaldırıverir.
Ne değişir ki şu saatten sonra sevdiğim ve benimle beraber olmayacak kadar akıllı olduğu için kendini kurtarmış sevgili kız kişi.
Şu saatten sonra varolmasam ne değişir ki ?

Kısalar-1

on 13 Eki 2013
2.birleşmemizdi, yani bir hayli ara verdikten sonra içinde doğan beni görme isteğini yada bana olan açlığını gidermek için geri gelmişti, tabi ben bunu sonra anlayacaktım, daha doğrusu ancak şimdi şimdi düşününce bu tahlilleri yapabiliyorum.

Laleli'den Eminönüne gitmek için tramvaya binmiştik, o sıra bir şehir dergisinde ''Sanat Yönetmenliği'' kisvesi altında kölelik yapıyor, sabah okula gelip akşam 7 de dergiye geçiyordum, ertesi sabah 8'e kadar çalışıp, bir iki saat uyuduktan sonra tekrar okula geliyordum, haftada en fazla iki gün eve geçiyordum belki de bu yüzden zaman olduğundan daha hızlı akıyordu, tam bu zaman aralağında Kadın lütfedip geri dönmüştü ve ben o saniyeden itibaren düzenli bir hayat kurma hayallerine dalmaya başlamıştım.

Gülhane durağında tramvaydan inip, rayları takip ederek Eminönü'ne doğru yürümeye başladık, herşeyin başladığı gün de aynen böyle olmuştu fakat ona burada değinmek istemiyorum.
İskeleye vardığımızda gişelerden geçip bekleme salonuna gitmek yerine birer sigara içtik, ve o hep konuştu, normalde hiç te suskun biri olmamama rağmen sırf sesini duyabilmek için sürekli kısa cevaplar veririm, belki de şuan geriye bakıp düşünüyorsa, sırf bu sebeple beni özünde çekingen biri olarak hatırlıyor olabilir.

Sigaralarımızı bitirip vapura bindiğimizde saat 6:10'du, dergiye 7-7:30 gibi gidiyordum, bugün o var diye bir istisna yapsam mı diye düşünürken nasıl olduğunu anlamadan birden benimle beraber dergide sabahlayacağının planını yaptığımızı farkettim.
İçimi tarifsiz bir duygu kapladı, huzur denemez, güven veya rahatlık duygusu değildi, bir isim koymak gerekirse sadece ''Saf Güzellik'' denilebilir diye düşünüyorum.

Dergiye vardığımızda küçük ofiste sadece yazar kızlardan biri kalmış, geriye kalan herkes mesaisini bitirmişti,
kızın ismini şu an hatırlamıyorum, zaten kendisini pek önemsemez, kendime yakın görmezdim.
Kız biz gelince nezaketen bir kaç dakika daha durdu, tek gelmediğimi görmesine rağmen aramızda hiç samimiyetimiz olmadığı için soru sormaktan çok, benim rahatlığım ve kendi sürekli ezilen karakterinin duyduğu rahatsızlık duygusundan kaçma arzusuyla dolmuştu, bende onu nazikçe gidebileceği yönünde telkin edince ''iyi akşamlar'' dileyip çıktı.

Ofisin kapısını arkasından kilitledim, bu saatten sonra kimse gelmezdi, aklıma bir an önce elimde ki işi bitirmek ve sevdiğim kadınla ikimizin zevkine uygun döşenmiş rahat ofiste zaman geçirmek vardı.
Kahve içip içmeyeceğini sorduğumda cevap vermeden ''ben yaparım.'' dedikten sonra, mutfağı ve gerekli malzemeleri bulup, suyu kaynatmak için, cihazın kırmızı tuşunu aşşağı indirmesi bile beni mest ediyordu.

Zaten işin özüne indiğinizde aşık olmak, hayranlığın en hayvani boyutudur bence.

Büyük kupalarda kahvelerimiz (benim kupamın üzerinde bilmediğim bir firmanın logosu basılıydı, onunkinde ise sarı, siyah ve mavi renkte çizilmiş birbirinden peşmurde halllerde 3 kedi vardı ), dekoratif küllükleri bir kaç nefeste bir öpen sigaralarımız ve benim çizim masamın üzerinde ki dergiye ait envanterler o gün ki atmosferi, kusursuz bir biçimde hazırlanmış ama yapmacık olduğunu bir şekilde farkettiğiniz film setlerine çeviriyordu.

Bir kaç kez canı sıkıldı ve küçük sevişmeler ve öpüşme maratonları için ayağa kalktık veya şımardık, ardından hemen işime döndüm, çünkü bitirmezsem parça parça kaçamaklar yaşayacaktık, elimde ki işi bitirip zamanımın tamamını onunla geçirmek istiyordum.

Beraber yaşadığı kişinin evinden ayrıldığını söylemişti, fakat hala rahat bırakılmıyordu, sürekli aranıyor geri dönmesi için çeşitli temenniler alıyordu.
Aldırış etmiyordum.
Zaten uzun bir yalanı yaşıyorduk, daha fazlasının ne zararı dokunabilirdi.

Eski sevgilisi sürekli arıyordu, gecenin geri kalanında rahatsız olmamak için telefonu açacağını konuşmanın en fazla 15 dakika süreceğini söyledi, ben o rahatsız olmasın diye patronun ofisine geçip uzun deri koltuğa sırt üstü yattım ve gözlerimi kapattım, nasıl oldu bilmiyorum ama içim geçmiş olmalı ki ofisin kapısını açtığını ve yanıma geldiğini dahi duymamışım, beni öperek uyandırarak mest etti ve ardından ufak çaplı kötü bir haber vermesi gerektiğini anladım,

Evi çalıştığım yere çok yakındı, ofisin bulunduğu binanın önünden otobüse bindiğinde 2 durak sonra kendi apartmanlarının önünde inebiliyordu, yani en azından bana öyle dedi, eski sevgilisinin geleceğini evde kalan eşyalarını topladığını, onunda ilişkiyi bitirmek istediğini bu sebeple eşyaları verip gideceğini söyledi.
Tek sorun yalan onu ailesinin evinde biliyor olmasıydı ve bu sebeple kızın eve gidip pijamalarını giyip eski sevgilisi arabasıyla eşyaları getirdiğinde kapının önüne ev haliyle inmesi gerekiyor oluşuydu.

Bunu çok mantıklı buldum, sonuçta benimle beraber olduğu bilinirse karşı taraf gereksiz bir kıskançlık hissiyatıyla ayrılmaktan vazgeçebilir diye düşündüm ve fikrinin iyi olduğunu söyledim.

Hızlı hızlı toparlanıyordu, ama bir yandanda toparlanma işlerini gereksiz hamlelerle uzatıyordu, önce telefonunun şarj aletini toparladı, sonra tekrar açıp prize taktı, bu burada kalsın döndüğümde telefonu takarım dedi, o ara moda olan dekoratif sigara paketlerinin tasarımını yapıyordum, elimizde ki bir kaç numuneden beğendiklerini çantasına doldurmuştu, bunlarda kalsın büyük çanta alırım evden gelirken ona koyarım şimdi ezilir dedi.

Toplama işini bitirdikten sonra yavaş yavaş kapıya doğru yürüyordu, ben bir an önce gitmesini ve o kadar çabuk geri gelmesini istiyordum, işim en fazla yarım saat sürer dedi, biraz durdu, yani en fazla 30 saniye kadar, hiç bişey demeden kıpırdamadan durdu, gözlerimin içine baktı sürekli bende ne olduğunu anlamadığım için eğilip dudağına ufak bir öpücük kondurdum, önce karşılık vermedi, birkaç saniye sonra bana sarıldı ve daha önce hiç olmadığı kadar hissederek öpüştük, biraz saçma gelebilir bunları yazarken bile ağzının tadını alabiliyorum.

Öpüşmemizin neden böyle olduğunu sorgulamadım, hatta şaşırdığımı bile belli etmedim, yarım saat sonra göreceğim için sanki mahalle bakkalına çocuğumu uğurlar gibi ardından kapıyı kapattım o kadar.

O son öpüşmemizdi, ve sırtını kapanan çelik kapının aralığından son kez gördüm.

...

Günaydın.

on 12 Eki 2013
Günaydın sevgilim çocuklar ölüyor,
Günaydınlanıyor ölü çocuklar şehrine,
Sevgilim;
''Çocuklar'' diyorum...Ölüyor

Ben bir çocuk gibi ölüyorum tüm yarım kalmışlıklar içinde yarınlara.
Bir yarın gibi yanına...umuda ölüyorum.

Günaydın çocuklar sevgilim ölüyor,
Günaydınlarnıyor ölü sevgililer şehrine,
Çocuklar;
''Sevgilim'' diyorum...Ölmüş.

1101

Bu şehri turuncudan maviye boyayan senin yalnızlığındır, akşam değil.
Sokak üstlerinde korna sesleri ve insan gürültüleri ile bir mesai bitimi daha,
Bir kez daha yalnızlıktan korkuyor fakat belli etmekten çekiniyorum,
Sanki bir çok kez sözleşmişiz de gelmemişsin gibi hissediyorum.

Mesela yolda avuç içlerimiz sevişirken sorsaydın,
100 gün bekler misin beni ? 100 tam gün diye.
Kesinlikle evet derdim. Geleceksen tabi.
Ama işte herşey kitabına uygun gitmiyor demek ki,
Yani şunun şurasında 1101 gün oldu kötü yazılmış bir şiir gibi.

Baksana şaka değil, latife değil 1101 gün, sanki bol keseden ömür saçıyor gibi etrafa.
Şaka gibi kadın 1101 gün !
Ciddiyim.

Nasılsın ?

on 8 Eki 2013
Nasılsın ? 
Sevdiğim kadın nasılsın ?
Nasıl bu kadar insansın ?
Nasıl bu kadar insancıl bakarsın ?
Sevdiğim güzel kadın nasılsın ?
Sevdiğim kadın nasıl güzelsin ?
Bu kadar ? Nasıl ?

Biraz hasta oldum geçen aylarda, kusuruma bakma.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seninle geride bıraktığım her saniyeyi özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.
Seni geride bıraktığım her saniye özlüyorum.

Sabbah.

Bir sabah daha uyanacağım hepsi bu,
Güneş tepeye varmadan kavuşmuş olacağız,
Akşama kadar otururuz denize bakan bir yerde,
Kocaman olur yıldızlar tüm lambalar sönünce,

sonraları hep tekrar uyanmak sensizliğe,


Ne zaman seni düşünsem öpütüğün yerler acıyor,
En çokta boynum.
Bir eksiklik geliyor ki tenime, sorma.
Sonrası zaten beyaz üzeri siyah puntolar.

Kadın topuklu ayakkabı giymeyi hiç sevmesede kadındı.

Şimdi karşılaşsak kazağının kollarını çekip parmak uçlarını ısıtıyorsundur nefesinle.
Birazını bana ver.
Seni çok seviyorum çünkü.
Ben bu şiiri şarkısız yazdım, affediver.

Ah be yavrum,
Ah be anam babam,
Bu yanmaların sonu yok anlamıyorsun,
Keşke hiç bitmeyeceğine inandırabilsem seni diyorum.


Olur öyle.

on 7 Eki 2013
Kulağına giderse üzülür ama annemden güzelsin.

Amin.

Allahım bütün çocukluğumla yalvarıyorum ; Ona beni hatırlat.

Radyo.

Yalnızlık var evin içinde,
Radyonun sesi perdelerin arasından,
ve senin ''şu kapıdan az önce çıktım'' kokun var.
Lütfen bir kez daha geri dön...son bir kez daha.

İnsanların bu kadar harika şarkılar yapmasını,
Devasa bulutların ses çıkarmadan hareket etmelerini,
Yağmurun üşenmeden onca yolu tepmesini ayak uçlarımıza kadar,
Bir de seni görmeden bu kadar uzun yaşayabilmeyi almıyor aklım.

Merhaba bir çiçek tarhında yapayalnız duran papatya yüzlü kadın,
Sana bir kaç bahar kokusu ve avuç dolusu güz yalnızlığı getirdim,
Haberin var mı bilmiyorum belki duymuş olabilirsin sağda solda,
Ayrılan tüm sevdalılar tekrar birleşiyormuş, çocukların hiç ölmediği bir diyarda.

Öpüyorum göz kapaklarının üzerinden.
İyi geceler.

Saat

on 2 Eki 2013
Sonbahar da üşüyen herkesi severim,
Sen dahil, en çok ta sen dahil,
Bazen sen hariç hiç bir kadını sevmedim,
Bazen dediğim sonsuza dahil.

Ne kadar güzelsin,
Soğuk bir günün öğleninden önce dudaklarından çıkan sıcak nefesinin buharını sevdiğim kadın.
Ne kadar güzelsin?
Çocuklar söylesin.

Ne imkansıza yakındır mesela biliyor musun ?
Kolunda ki saate baktığında durması.
Saat bir gün durur elbet.
Ama sen tam ona baktığında durması ?

Belki bu yüzdendir.
Ben sana her baktığımda zamandan bağımsız ilerlersin.

Güz hüznü

on 25 Eyl 2013
Bir çift bebek çorabı bıraktım hayallerimde,
Ve bahçeli bir ev, çiçekli.
Şimdi Güz hüznü var parmak uçlarıma kadar,
Her ayrıntısını bilirim saçlarının parlak uçlarına kadar.

Parlar uçlarına kader,
Kuş uçuşu on beş gün olsun gelirim.
Ne kadar dağ varsa ayrılır ikiye yemin olsun gelirim,
Elini bana uzatıp parmaklarını kendine doğru kıvırmana bakar.
Gelirim !

En içten dileklerimle oyun arkadaşım.

on 24 Eyl 2013
Yanında eski evler ve bir cami olan parkta,
Ağlamaktan yorulmuş bulutların geride bıraktığı,
Çukur toprağın içini doldurmuş aynalı suyun kenarında,
Plastik çizmelerin üzerine çömelmiş elinde ki sopayla toprağı karıyorsun.

Sen ne kadar güzel bir varlıksın o dakikada.

Birilerinin komşusu olan yaşlı kadın,
Tanımadığım bir çocuğun ismini çağırıyor,
Muhtemelen sarışındır bilemiyorum,
Ama sen duruşunu bozmadan kafanı kaldırıyor ve elinin üstüyle saçını düzeltiyorsun.

Bir fotoğraf olsaydın keşke her saniye bakardım.

Yakasına çiçekler iliştirilmiş yaşlı bir Ermeni'nin,
Emekli elleri ve sürterek ilerlediği ayaklarında,
Sessiz adımlarını takip ediyorduk beraber,
Sen lavanta kokan cihangir sokakları gibi adamın geride bıraktığı tüm hayatı içine çekiyorsun.

Bir nefes daha alabilmek için beraber, geriye kalan tüm ömrümü verirdim.

Şimdi çevremde şiir yazdığımı bilen kimse sayısı sakat bir elin parmaklarını geçmez.
Fakat sen benim şiirlerimin ilham kaynağısın.
Ben kendime bir aşık değil,
Geride kalan çocukluğum için bir oyun arkadaşı bulmuştum.
Yaptığım herşey için binlerce kez özür dilerim.
Fakat iyiki seninle aynı havayı solumuşum.
Yazım ve yalın hatalarım için affedilmek dileğiyle.
Artık uslu bir çocuk olarak dizelerimi tamamlıyorum.

En içten dileklerimle.
Cemalettin Turgut.

Yabancı

on 21 Eyl 2013
Göz yaşı ruhun haykırışıdır yabancı,
Bir elim diğerine düşman iken ,
Kim sarar beni hiç bilmediğim biri gibi,
Birileri beni de ''ne olursa olsun''lu sevmeli.

Anlatacaklarım bir kaç gün batımı gerektirir yabancı,
3-15 lik sabahlamalar sonunda belki biter hikayemin özeti,
Öyle ya seni daha tanımıyorum fakat şimdiden kanım ısındı,
Sen sahil kenarında bir yerlerde oturup denizin kokusundan rahatsız olmayan birisindir.

Kaldırımları çok severim yabancı,
Orası özgürlüğün ne olduğunu azıcık gösterir bize,
Belki de dokunulmazlığın,
Ama bana hep acı vermiştir dokunulamazlığı...yabancının.

Şimdilerde bir kaç kişiden hepsi bana düşmanmış gibi geliyor,
Sadece tanıdığım yüzleri özlüyorum,
Veya özlemem gerektiğini düşünüp neden olmuyor diye çıldırıyorum,
Ben bir tek seni özlüyorum yabancı, çünkü hiç tanımıyorum.

Gördüğün üzere anlamlar iki sevgilinin sımsıcak elleri gibi kenetlenmiş birbirine,
Ben ne anlattığımı bilmesemde senin birşeyler bulabileceğini düşünüyorum,
Bak yabancı, ben bir asker olmak istiyordum küçükken,
Köyleri korumak ve çiftçileri...

Bir darbe daha olsa 20 yıl geriye giderim yabancı,
Bir meyhane sessizliğinde taş plak cızırtısı duyarsan,
Bilki benim devrimin başladığı yerdesin,
Meyhaneler benim değil ama taş plak gibi duyulur sesim.

Samimiyetine güvenerek ve affına sığınarak söylüyorum,
Yine çok üzülüyorum yabancı,
Sen bilmezsin ama...
Tıpkı eski günlerde ki gibi.

Cemal Turgut'un soruları.

on 19 Eyl 2013
Daha ne kadar dibe vurabilirim diye denedim belki,
bilemiyorum.
Kaybedecek onlarca şeyi olupta bunların hiç birini umursamamak,
Yada herşeyi çok fazla işlediğimden,düşünmek anlamını kaybetti artık,
anlayamıyorum.
Geçte olsa oturuyor karakterim, ama çok uzakta, ayrıca oralara vesaitde yokmuş,
gidemiyorum.
İşte yine elimde hiç birşey yok ve ben bu emanet vücutta ne kadar ileri gidebilirim diye merak ediyorum,
İnsan ne yapabilir en fazla ?
Diğerlerinin başına gelenleri senin de yaşamanı engelleyen şey nedir ?
Yani bir mekanizma olmalı öyle değil mi ?
Bir sınır olmalı ki,
Adam öldürmek,
Hırsızlık yapmak,
Tecavüz etmek,
Haram yemek,
Bu kadar kolay olmasın.
Fakat bu sınır yalnızca vicdani olmamalı, hukuki bir çizgi olsa, onu da tek ayağını biraz kaldırır aşarsın.

Ne olmalı insanı durduran ?
Kendini en dibe vurmaktan alı koyan ne olmalı ?
Birde birşey takıldı aklıma son günlerde,

Her yerinden su almaya başlamış bir gemi,
Batmaktan kurtarılır mı ?

Cevabını bekliyorum.

1

on 1 Eyl 2013
Kaybedecek hiç birşeyi olmayan insanlara özeniyorum,
Kazanacak ne kadar da çok şeyleri var,
Ben yine grinin en ortasındayım,
Ne tam karanlığım, nede saf beyazım.

Zayiat

on 25 Ağu 2013
Sen dolunay görüyorsan kör gecenin zifirinde,
Bana ışık yok kamerden karanlık var nazarımda,
Muharebenin malübü bir kumandan edasıyla,
Zayiatlarım yalnızca sınırlıdır seninle.

Bütün soğuk mevsimleri çıkarıyorum takvimden,
Lütfen üşüme çünkü tutamam artık elinden,
Gündüzü ve geceyi bir ediyoruz turuncuda,
Güvercinler telef olmuş, gece kuşları komada.

Bir rüyanın ertesinde leş güneşin ışığını,
Gün düşünün perdesinde peşmurde bir halde,
Karşılamak benim için hep rutine bindiğinde,
Sen oradasın.

Karşılıksız Sevda Günceleri ; 1 Kısım.

on 19 Ağu 2013
Öğleden sonra güneşi ile kapının eşiğinde durdu Leyla,
Ve ben o saniyeden sonra sürekli kovalayacağım kadın için bir adım attım arkaya,
Seyreden günlerde binlerce adım sana,
İster Cemal olurum ister Mecnun, feda binlerce adım sana.

Resim

on 12 Ağu 2013
Tüm renklerini çalabilsem doğadan,
Melek kanadının tüyünden bir fırça,
Seni resmedebilmek için ne gerekli daha ?
Tanrım cennetinin en beyaz yerinden bir ilham bana.
Amin.

Silüetinden bir şehir oluşturup güz yağmurları bekliyorum,
Bir zamanlar tenimi kutsallaştırdığın için şükranlarımı sunuyorum.

Nerede ?

on 11 Ağu 2013
Nasıl bir adam olmalı bu kentin içinde ?
Hangi semtin kahvesinde oturmalıyım ?
Kimlerle komşu olsam görebilirim seni ?
Hangi sokağın esnafını selamlamalıyım ?

Bir umutla vapura binip Kadıköye geçiyorum,
Belki vapursuz bir kıtadasın şu an,
Hakkında hissedecek milyonlarca şey var,
Ben aralarından özlemeyi seçiyorum.

Sevgiler ile esen kal.

Hayal

Bir şafak sessizliğinde ağlıyorsun kadınca,
Bir şarkı yalnızlığa dair sessizce boğazından,
Güneş bulutların ardındaki maviyi turuncuya boğuyor,
Ve sen üşüyorsun küçük sabah ayaklarının parmak uçlarında,

Bir yerlerde göğüs kafesin genişliyor ya, ona aşığım.

Çatal kuyruklu kuşların pencerenin önünden geçmesini,
Yağmur kuyruklarının camda ki izlerini izliyorsun,
Uyumadan önce ki son sigaranı yakıyorsun ucuz bir ateşle,
Ve kültablasının soğuk tabanı göğüs kafesine değiyor,

Yabancı bir filmde iki aşığı bize benzetip ağlıyorsun, ona aşığım.

Kirpiklerin karışıyor birbirine aylar önce biz gibi kenetlenerek,
Altında ki gözlerinin gardiyanı gibi simsiyah,
Ben bu karanlığın altında ne var biliyorum,
Ve gözlerini kapattığında orada beni görüyorsun yürüyorum,

Hülyalara dalmadan hemen önce yastığını sıkıyorsun son kez, ona aşığım.

Öğlen güneşi yatağın çeyreğini sarıya boyuyor,
Ayaklarını kaçırıyorsun çocukça bir güdüyle,
Her hareketin bir mucize gibi geliyor bana,
Ve sen ilahlaştığını bilmeden uykunda gülüyorsun,

Gözlerini açar açmaz bükülüyor dudakların yukarı, ona aşığım.

Yatakta doğrulup geç günaydınlar ile kaynaşıyoruz,
Zamanı umursamadan saat soruyorsun kısık bir sesle,
Son bir dakikan kalmış olsa da dünyada yine gitmezsin yanımdan,
Ve göğe yükseliyorsun bembeyaz melek kanatlarınla,

Her gece sabaha karşı odama geliyorsun, sana aşığım.

Ayrı.

on 9 Ağu 2013
Sanki bu yalnızlığın daha fazlası varmış gibi,
Ölümden ötede bir köy kahvesi yalnızlığı,
Dudaklarını birbirinden ayırıp iki kelime göndermeye mecalim yok,
Hani bir kaç yıldır hiç konuşmamış adam sessizliği.

Burası benim evim diyebileceğim bir yer yok,
Üzerimde bulunan çatıya kızgınım,
Bir felaket haberi beklermişçesine;sürekli,
Kimsenin kaderin getirdiği kederden ilmi yok.

Bu yalnızlığı yaren gidermez artık bilirim,
Kim çıkıp senin kadar mavi görür fezayı,
Bir adımını diğerinin topuğuna denk getiren kadın,
Ve her kelimesinde kendine hayran bırakan zekası.

Bu yalnızlık olmaktan çıktı artık bilirim,
Sanki bu yalnızlığın daha fazlası varmış gibi,
Belki soluğumuzu beraber veririz lakin,
Aldığımız nefes her zaman ayrı.

Yara

on 8 Ağu 2013
Vücudumda ki en ufak kesiği dahi bilen kadın,
Çocukken yaraladığım dizimden,
Serçe parmağımda ki çiziğe,
Ve en büyüğünü bırakıp giden,

Kimi sevsem...sen.
Kimi sevsem bilemiyorum.
Sen ?

Müjgana yanığım

on 31 Tem 2013
Efkarlıyım be Canan abla,
Nah şuram ateşlere doymuyor,
Evet ablam yine Müjgan,
Başka ne derdimiz olur ki bizim,

Dünya yıkılsa yine Müjgan,
Zaten dünyamı yıkıyor yine Müjgan,
Abla selanik türküsü gibi bu kızın sesi,
Rüzgara mapus ıhlamur ağaçları gibi nefesi,

Çok başka bu kız be abla,
Sanki çocukluğumdan beri tanıyormuşum,
Ama hiç görmediğim bir memleketten yeni taşınmış gibi,
Abla çok özlüyorum napmalı ?

Üzerimde Sadri Alışık hüznü var be abla,
Balık ağıyla süslenmiş, meyhaneler gibiyim,
Gelenim belli gidenim belli abla, ben oralarda sabitim.
Bir gel dese, tası tarağı bırakır, yanına giderim.

Yine o herifle el ele gördüm abla,
Bir cakalar satıyor ki eşşek herif görme,
Paçaları çift katlamış, jilet gibi arabayı çekmiş altına,
Birde Müjgan yanında be abla daha ne olsun zaten.

Ayak üstü sohbet ediyoruz bazen müjganla,
Ayak üstü diyorsam yanlış anlama dizlerimde derman kalmıyor,
Ben olduğum yere yığılmamak için direniyorum,
Onun ruhu bile duymuyor.

Abla Kuran çarpsın niyetim fena değil,
Çok ta bişey istemiyorum Allah biliyor,
Bi yuva diyorum hani çatısı olsun anladın mı ?
Böyle iki üç tane velet koştursun bahçesinde olmaz mı ?

Olmaz herhalde be abla,
Bizi biliyorsun orta direğin en altıyız,
Yarımız toprağa yakın, yarımız göğe baksın,
Bizim oturduğumuz sokaklarda hep esnaf loktantası olur.

Bir araba alsam diyorum abla,
Şöyle meyve, sebze satsam belki,
Hani çok değil de sermaye olsun,
Bir dükkan açar otururum kapısının önüne,

Belki o zaman oda uğrar dükkana,
Alışveriş yapar, bi kaç sebze biraz meyva,
Parasını çıkartır işlemeli cüzdanından,
Belki eli elime değer abla olmaz mı ?

Basit.

on 25 Tem 2013
En başından beri yaptığım bir hatayı şu an algılaya biliyorum, bu mantık çerçevesinden bakıldığında, kırgınlıkların ortadan kalkacağı bariz belli, bir pasifist yaklaşım değil kesinlikle, fakat insan kaynaklı sorunlarıma bir çözüm öneresi olacağını düşünmekteyim.

Beni neden terkettin ? Sualinin yanıtı

Öyle olmasını istedim.

Neden gittin ? Sorusuna cevap,

Gitmek istedim.

Çünkü insanlar istediklerini yapıyor, ve bizde istediklerimiz olmadığı için onlara kızabileceğimizi düşünüyoruz.
Yani bu nefes almak gibi her dakika yaptığın bariz birşey olduğundan, yani gözünün tam önünde olduğundan, bu kadar yakın olduğundan, ya gözümüz alıştı yada bulanık görüyoruz.

Alışalım artık.
İnsanlar
Canlarının
İstediğini
Yaparlar.

ve biz bundan hoşnut olmayız.

Alışamayız,
İnsanlar
Canımızın
İstediğini
Yapmadıklarında.

Gece Nöbeti

Tüm şehrin sustuğu saatlerde seni düşünüyorum,
Bu muazzam kent sessizliği beni ürkütüyor,
Sanki senin benimle olmayan sevişme seslerini,
Bana söylemekten çekindiğin güzel sözleri duyuyorum.

Birileri balkonlarında mutluluk şarkıları söylüyor,
Biz ayrı evlerde efkarlanmakla meşguluz,
Senin hala nefes aldığını bilmek bile,
Aklıma demlendiğinde soluğumu kesiyor.

Bu gece sessizliğinden korkuyorum sevgili kadın kişi,
Ve bu deniz kuşları hiç bir zaman uyumuyor,
Ben hiç bir zaman uyumuyorum sevgili kadın kişi,
Gözlerimi kapatıp gelmemene uyanmayı bekliyorum.

Şimdi bir vapur bacasından ayrılan gri duman bulutları gibi yalnızlık mesaisinin bitiminde beni hatırla.


Dudak.

on 24 Tem 2013
Sıcak bir günde,
(Kaldı ki güneşi hiç sevmezsin.)
Teninin üzerimde ki ısısında,
(Aslında izlanda balıkçısının yalnız karısı gibisin.)
Bir dudak aralığında,
(Yani dudaklarını ısırmadığında)
Elbisenin sol omzunda bıraktığı askı izinden öpmüştüm seni.

Bir rakı sofrasının endamında, beyaz mezeler ışığında simsiyah küstürdüm seni,
Bunun gibi anlatırken canımı yakan bir sürü, cemal hikayeleri.
Esasında seni bir yuva olarak görmek, bir yerlerimi acıtıyordu,
Akşam ezanı okunduğunda, oyunu bırakıp yanına çağıracaksın diye korkuyordum.

Bir de seni güldürmek, sanki çıkıp bir adaletsizliğe dur demek gibi,
Sanki haklı davamızda el ele yürüyoruz pankartlarına benziyor,
Beyaz teninin üzerinde kırmızı fırça izleri,
Biri damarlarından her gün beni çalıyor.

Şurası seni ilk kez öptüğüm beşiktaş iskelesinin gökyüzüne dahil.
Bir şarap tadında, eski dost bildiklerimizin silinmiş hatıralarında,
Burası beni ilk kez öptüğün dudaklarının alt katına dahil,
Bir mahzen karanlığında fakat yıldız eşliğinde.

Temmuz.

on 19 Tem 2013
Yanında kim olursa olsun,
Uykulara yalnız dalarsın,
Yanında kim olursa olsun,
Olmasın.
Benden gayrı, olmasın işte.

İstemiyorum işte!
Çok mu şey istemiyorum ?
Sanki hiç annem yokmuşçasına,
Nedir bu sevgisizlikten ölmek yarabbim ?

Yalnızlık günahmıdır ?
Amin.

i-sitanbula

on 12 Tem 2013
Tebessümü parmak uçlarından dudaklarına,
Teninden ahşabın ıslak zemininde iz bırakan ayaklarına,
Sesinden ayrılan bütün nameleri aklımın içinde yoğurarak ellerimle,
Göz kapaklarım kavuşuyor ve karanlık bile sensin.

İstanbul, yalvarırım İstanbul.
Ya evliya et beni, kanatlandır,
Bir cami tepesine güvercinlendir,
Günlerim hicaz bil ki yaramdandır.

Sabah sislerinde kaybolmuş çocuklar annesi,
Ezan sonrası kumsal yalnızlığı sahilde,
Cumbalı evlerin boyasız tahta duvarlarında,
Adını senin verdiğin çiçekler filizlenir.

İstanbul, bir kez olsun dinle İstanbul.
Ya bu yangını körükle, alevlendir,
Bir kış bahçesindeyim, ebediyeti bekliyorum,
Günlerim gülizar bil ki çocukluğumdandır.

Unutulmuş bir merhumun isimsiz çeşmesinde,
Dudaklarına değen bütün su damlalarından,
Suretine söylense parçalanacak sıfatlardan,
Beni mahrum etme, ey gündüzüm, ey gecem.

İstanbul, bana bir sırrını söyle İstanbul,
Ya söyle artık dinleyeyim, bileyim,
Bir sağırın Türküsünde, boğuluyorum.
Günlerim muhayyer bil ki ecelimdendir.



Durak.

Paslı demirleri mavi bir duraktan,
Eski bir otobüse atlar gideriz,
Daha uzak bir durağa; Bu sefer gri,
Yol kenarında yalnızlığa alışmış sarı otların olduğu bir yere.

Sefaletin kadınların yüzünden okunduğu sokak aralarında,
Olağanca samimiyetimiz, tozlu pabuçlarımız, ve meyve kokan ellerimiz ile,
Senin bana dokunurken güldüğün,
Benim bana dokunmana alışamadığım günlere.


Boşluklarından güneş parıltılı suların aktığı kaldırımlardan,
Dudaklarına sahil kokusu vuran kumlara,
Bir martının bizi alkışlayan kanatlarından,
Bizi görmeden batmamaya yemin etmiş emekli bir gemiye.

Sana olan hayranlığımı bir kenara bırakırsak eğer,
O kenar kırılır, çöker sevda duvarları.
Ben sana dair tüm iltifatları, ruhuma işledim,
Çorak çöllerimin hülyası, sevdamın nakşı sensin.

Bir sevmek ki bu aman yarabbi !
Ne inanır çocuklar, ne sezebilir büyükler.
Bu arafta kalmış bir sevda masalıdır,
Senin belki hiç duymadığın, benim geceleri yazdığım.



Sikerler Şiiri.

on 26 Haz 2013
Artık şiir miir yazmıyorum,
sikerler şiiri,
kimseler okumaz ki zaten,
en fazla faydalanır ve sikerler şiiri,
kirli ağızlarında,

ben hepsini tek bir kadına yazdım,
birkaçıyla harmanlayıp,
o kadın bile okumuyorsa,
sikerler şiiri.

Kabul

on 25 Haz 2013
Bugüne kadar kimsenin olmadığı kadar yakındık,
Sadece ruhen de değil, bedenen bir yakınlık,
Sanki birşeylerin sınırını aşmışız gibi,
Bu kadar yakın olmak günahtır belki,
Yaradanın itirazı vardır...Olabilir.
Bir sihibaza ''diğer elinde'' demek gibi,
Sanki biraz daha yakınlaşsak - ki mümkün olduğunu düşünmüyorum - fırça darbelerini görebilecekmişim gibi...

Seni bu kadar hissedebilmek anlamsız,
Hergün binlerce şeye dokunurken, seni bu kadar hissedebilmek mantıksız.
Sevda değil, tutku değil, takıntı değil bu.
Taparcasına sevmek, tanrılaştırmak hiç değil.
Seni o kadar KABUL ettim ki, Allah bilir.

Bu daha önce yaşanmış olamaz eminim,
Tarifini okumadım hiç bir romanda ,
Görmedim hiç bir şiir ile boyanmış resimde,
Çünkü sen bir kadın gibi alkışlıyordun kabullenişimizi, çocuktan ellerinle.

Hala anlam veremiyorum bu sessizliğe,
Kuşların izlendiğini bilmediğinde ki doğal halleri gibi,
Boynunun sağa dönüşünün sesi , sola kıvrılırken ki yankısı sanki.
Kim duyabilir bu kadar sessizliği tahmin bile edemiyorum.

Ben artık sana değil, seni yazıyorum demişimdir.
Şimdi olmasa bile çay içtiğim mevsimlerde.
Belki hiç aşık olmadığını düşünürsün.
Hem yanında ben varken, hemde benden önce.

Hatırlamak.

on 23 Haz 2013
Hatırlamak yaşamaktan daha berraktı,
Bu yüzden geride bıraktı,
Gitmek, kavuşmaktan daha sıcaktı,
Dönüp arkasını uzaklaştı,

Ve o kadar seviyordu ki kendini, daima eşini aradı.

Başkasını değil.

Kadın

Öyle muntazam kıvrılır ki dudakların,
Gülümsemek hain bir tanım gibi kalır,
Gel biz buna yaradılış diyelim kadın,
Öğleden sonra güneşi gibi hatıraların.

Sana dair aklıma gelen herşeyden birazı.

on 20 Haz 2013
Göğüs kafesinden içeri,
Kemiklerden sıyrılarak,
Bir avuç aldı ruhundan kadın,
Ve masanın üzerine koydu.

Bende onu taklit ettim.

Bu yarışın her halükarda bir malubü olacak,
Ben çizgiyi göremeyecek kadar uzaktayım,
Sen birinci olduğun halde benim arkamdasın,
Dar omuzlarına da çarpıyor gün ışığı,

Etrafı ağaçlarla çevrili toprak bir patika da,
Sen ve senin gibilerin göremeyeceği renkler,
Benim gözlerim yeşiller içerisinde bir bağ evi,
Sen ve senin gibilerin gelemeyeceği yerde.

Gün içerisinde ahşap tavan güneşten kavrulurken,
Bazı martılar makamlı öter bilmem biliyormusun ?,
İşte o gün içlerinden birinin herhangi bir saatinde,
Beyaz sayfalara ifadesizce bakıp seni düşünüyorum.

Hiç bir arkadaşım bilmez.

Bir gemi düdüğü duyduğunda beni hatırla,
Ben denizin her fersahında senin anınla,
Belki de sensiz geçirdiğim her anımda,
Ben gibi yürüyorum fakat senin adımlar.

ağır aksak.

Galata kulesi'nin bile güzel bir fotoğrafı yok,
Bizim mi olacak ?
Bahar kokulu yeşil çimen düşlerinde sana sarılarak uyanmak varmış,
Hala aşık olanların bile takati yok...
Bizim mi olacak ?

Sana ne kadar kötü davrandıysam özür dilerim,
Yaz sıcağında sararmış çimenler kadar pişmanım şimdi,
Beyaz duvarlı odaların, perdeleri uçuşuyor parlak ışıklı bahçeye,
Bana geri dönmeni gerektirecek kadar iyi günler geçirmeni sağladım,özür dilerim.

Böyle davrandığıma bakma, aslında iyi bir insan değilim.
Tanısan hiç sevmezsin beni, içim sürekli nefret, bazen kin.
Kumdan kaleleri yıkan tuzlu su gibiyim.
Çocuk mutlu olamaz, oynamak istese bile benimle.

Şimdi dudaklarının üstünde çiğ damlaları olacak,
Ayakların ve şeffafmışçasına beyaz derin,
İçerisinde yerlerini ezbere bildiğim haritalaşmış vücüdunda ki kemiklerin,
İlk sola döndüğümüzda benim edebi mabedim.

Şehirler arası yolların yalnızlığı var sesinde,
Herkes tatile giderken biz memlekete dönelim,
Zaten dinlenmek dediğin uyumaktan ibaret,
Ölüm biraz seninle olmak birazda yatakta ısıttığın yerin.

Sen konuşmadığında cesaretlenen şehir sesleri var mesela,
Bir tramvayın raylarla kavgası, veya sevişmesi bilemedim,
Durağa yaklaşan otobüsün, yorgun sesi,
Kadınların telaşlı topuk sesleri, çok severim.

Sokak kokusu yokluğuna dair, sokak kokusu,
Bir manolya bahçesinden aldığım çiçek korkusu,
Balkonsuz bir evin, dışarıya hasretini gidermesi gibiyiz,
Demir korkulukları isminden utandıran çiçekler asalım.

Bu tarifsiz yorgunluğun bir bedeli olmalı,
Ahşap zeminde buğulu ayak izlerin,
Parmaklarını oynatman ışığı üçyüzyetmiş yerinden kırarak,
Gündüz düşlerinde sevişmelerini izledim.

Benimle değil.





Çöl

on 15 Haz 2013
Dilin zikretmez ama korkun hep yaradan,
Bir elveda tokadı ile yüzünde ki yaradan,
Bir evladın acısı ile haykırdığın yaradan,
Yalnızlığın çaresini yalnız güvercine söyledim.

Yeni bahar rüzgarı gibi ısırır ilahi bedeni,
İlahi bahar estirir de götürür benden beni,
Göz görür, gönül ağlar, us duyar sesini,
De hala mucizeler için yırtar insan bedeni.

Ne cenneti isterim ne çekinirim cehennemden,
Cennet için riyakarsam en büyük cehennem ben,
Bana zaten ne gelirse her saniye rab'den gelir,

İyiyi yaratır Allah'ta kul kötüyü senden bilir.

Mucizenin tarifidir, göz bebeği, kuş kanadı,
Bir mucize bekliyorsan, git yerinde bul yarını.

Yaradının en masum en korunaksız eseri,
Belki Rabbi memnun eder, mutlu etsen bir kadını.

Bir goncanın gönlün de hüzün gölleri mevcut,
Çöl çiçeği sevdalı gonca gül ona mecnun,
Bir vahanın hayaliyle kum zerresi olmuşken,
Ne goncaya bulabildim, nede caydım çiçekten.



Ressam.

Tanıdığım en büyük ressamdır tanrı,
Yüzünde yüzün üzerinde fırça izi saklı,
Ben nefsime nefes edip ruhuma sakladım kokunu,
Bir İstanbul sokağının karanlığı, sesinle bulayım yolumu,

Burası benliğimi tek elvedağda yere serdiğin yerdir,
Benim kaldırım taşları arasında filizlenen adı bilinmez bir çiçeği keşfedişim,
Yüzük parmağından kalbine giden kan olayım geri dön,
Gecen ile siyah,gündüzün beyaza boyanayım gitme.



Korkarsın.

Şu ruhun varya, nah şuranda,
Öyle bir çarparki kanatlarını,
Rüzgarından yanarsın.
Bunu bir parkın en eski bankına yaz.

Bir kalkıp gidişi vardır ki, (ah ulan diye canınız yansın tam burada.)
Kaçırdığın bütün vapurları tek tek hatırlarsın.
Konuşmak için açtığı dudaklarının birbirinden ayrılışını duyarsın.
Yemin olsun cihan harbi çıksa dönüp bir kez olsun bakmazsın.

Sen kağıttan bir bardağın içindeki kahveyle ellerini ısıtıp boşluğa dalarsın,
O an gözünün en sivri ucuyla gülümsemesini yakalarsın.
Ne kadar sevenim varsa ölsünki,
Mutluluktan göz bebeklerine kadar yanarsın.

Abi İstanbulun lacivert olduğu günlerde canın çok yanar ya hani,
Şarap kokusuna dayanamaz,kendini rakının mezesiyle kararsın.
Cüzdanında saçının 40 teliyle sevişmiş bir tokaya rastlarsın.
Allah'ın aslanı olsan yine korkarsın.
Gözünün görmediğinden korkarsın abi.
Bir yaradandan belki, birde yanında olmayandan.

o gelmeyecek

on 13 Haz 2013
Çok özür dileyerek söylüyorum,
Ama ''O gelmeyecek.''
iyi sabahlar.

Kötü

on 27 May 2013
İnsan nasıl kötü olur anlıyorum,
Etrafımda mutluluk görmek istemiyorum,
Kahkalar
Kuş sesleri
Battaniye,
Yağmur,
Çay,
canımı yakacak derecede güzel fransız filmleri,
bunların hiç birine tahammül edemiyorum,

Kötülük nasıl bir duygu artık biliyorum,
Hayata tutunmak,
Sevmek sevilmek gibi saçmalıkları ince boynundan asmak istiyorum,
aşık olduğu kadına çiçek alan adamlar kahrolsun !
Çocuğunu seven bütün aileler benden uzak dursun.

Şeytanın nasıl bu kadar rahat kol gezdiğini artık görebiliyorum.
İlk kötülüğü kim yaptı ise, ondan beri rahat duramadık.

Kimbilir.

on 19 May 2013
Dolunay çehresine konmuş ateş böcekleri,
Ellerinin üzeri tekrar aynısı,
Bir kadın ki saçları Musa'nın denizi,
Bir kadın ki alnında asanın kanıtı,

Uzun parmaklarından bileklerine yükselir yanık tütün dumanı,
Uzanıp parmaklarından bileklerini öpsem keskin bir iz kalır,
Zerafetinden eğilir mevsiminden önce papatya,
Bir kadının elleri ne kadar güzel kokarsa,
işte o kadar.

Babasını çok seven biri olur kesin,
Ve bende tutar babasına benzerim,
Nihayetinde ikimizi yanyana gömsünler,
Bir şişe gayri müslim içkisi, bir kadeh ve tenin.

Adı sevdanın tüm sıfatları olacaktır bilirim,
Bacakları beton tenime sarmaşık olur,
Ben kadını aramaktan vazgeçerim,
Bir otobüs durağında o beni bulur,

Kahine kehanetini sorgulatır kesin,
Bütün yabancı şarkılarda geçer ismin,
Bir kadın ki kalbi üç masum çocuk eli gibi,
Gün sonunda birbirimize yıldızları gösterelim,

 Dostlarım tanırsa çok sever seni,
Dostlarım tanımlar senin yanında beni,
Dostlarım tanırlar mutluluğumu, gülümsememi,
Yaşadıkları için hepsine teşekkür ederim.
 
Marmaranın manzarasını gören bir yerde
Belki iki kuleden birine yakın,
İstiklalin meyhanelerinde mey'e meyilli kadın,
Kimbilir belki bu benim der gelirsin.

Gel.



Diyorum ki

on 14 May 2013
Diyorum ki ; Yalnızlık Koyu Mavidir.
Sanki ağlayan bir kadının kristal göz yaşları gibi,
Yanaklarının rengini değiştirir kül tozundan sıyrılarak,
Köşede ki dükkanın inen kepenk sesleri, akşamın geldiğini haber verir kulağına.

Diyorum ki ; Yalnızlık aslında bir bok değildir.

Cemal Turgut'un içini dökmesi.

on 11 May 2013
Benim hiç bir işim doğru gitmez, gerçi hangisi doğru desen onu da bilemem, düzgün yazamam mesela, imla kurallarının çoğunu bilmem, bişeyler çizerim, güzel oldu derim, pek bir kimse beğenmez, saatlerimi harcarım birşeye deliler gibi, sonunda ezilir parasız, çulsuz kalırım, hakkımı da isteyemem.

Bunu böyle anlatırım, akıl verirler, bana damdan düşen birini getirin demiş hoca nasrettin.

Bir sevmek kaldı elde, dedim düşündüm en kolayı, ama orada da sevilmek belası çıktı başıma, keşke sürekli duran bir taş olsaydım.

Ne evlatlığı düzgün yapabildim, ne abiliği, ne kardeşliği , ne dostluk ne de yarenliği.

Bir insanın önüne ne konursa hayatta başarısız oldum.Belki de tek düzgün yapabildiğim şey de bu ; Başarısız oluşum.

İsyan etmeyi sevmem, zayıf olmak istemem asla, çünkü işte bilirsiniz, insanlar zayıflara acımadı hiç bir çağda.

Suratım düşük olmamalı hep gülmeliyim, eve gidip ağlayan palyaço da değilim, bu yalana o kadar inanmışım ki kendime sunduğum bir gösteriyim.

Hiç bir şey gelmiyor aklıma yaptığım ve başarılı olduğum.

Kargaya yavrusu kuzgun görünür ,anne baba aferini sayılmaz o yüzden.

Ben buraya birşeyler yazarım, hala unutamadığım bir kız okur belki cevap vermez onu beklerim,
En yakın dostlarım okur, yorum yapar onlara sevinirim.
Ben birşeyler isterim ve sürekli olmaz.
Ben istediğim şeyler için çabalarım sürekli elimden alırlar,
Gider elimden geldiğince savaşırım,
Riyakar ordularıyla beni yatırırlar.

Yani ne yapsam, nasıl etsem Yukarıdan müdahele olmadıkça ben kaybederim.

Çok sevdiğim kadını kaybederim.
Çok seven kadınları kaybederim.
Çok sevdiğim işi yaparım, batar.

Sevmediğim şeyleri yapmayı da denedim, yalandan işte , ama onlarda düzgün gitmedi.

Aklıma başka bir seçenek te gelmiyor, ölümü düşünecek biri değilim asla ama mesela ölsem, ya arafta kalırım, yada farklı bi azap sunarlar.

Allah'tan Allah var.
Bari O'na da şükür.

Boşluklar

on 6 May 2013
Atlı itli filmler izlerdik, nenemle,
Bir şebinkarahisartürküsügibişen,
sen şimdi buraları tamamen unutmuşsundur,
hatırlatayım, gökyüzü var, asfalt ve tren.

Bir adı konmamış hastalık ki sorma,
Sırf sigara içmek için kanser olasım geliyor,
Gençliğin nimetini sonuna kadar kullan,
yoksa yaşlı olmak babama kolay geliyor.

Sustuğumuz şiir kitapları boyunca 23 nisan çocukları dizdiler,
güzel bayramlarda yağmur yağar şarttır,
beni ömerli barajında bir ata bindirdiler,
ben dinlensin isterim, zavallı at gider.

buraları eskiden uğurböcekli çiçeklerdi,
şimdi uğurböcekler eskidi,
olur böcekler eskisin takmam,
ama uğrumuz kaybolursa n'aparız fatma ?

bir apartman çirkinliğinde kadınlar gördüm,
içinde odaların rutubeti var içinde,
suratı devlet dairesi gibi adamlar gördüm,
boyunbağlı tenekeden robotlar var içinde,

susmak çare bağırmak çözüm,
rakı istiyor dilim, gönlüm şarap,üzüm,
mavi ışıklı otellerin ucuzluğuna kanma,
orada orospuluk meşru ve biraz da ölüm.

çocuk ıslığı gibi küçük ama tiz,
bu kulaklar cami musluğundan su içme seslerine aşina,
biz elimiz yüzümüz kir içinde büyüdük,
şimdi çocuklar yerine çark var ve makina.

utanmayan adamların bakirasyon filtreleri,
biraz ucuz türk ressam mantığı,
bir yerlerde deli hüsrev diye biri kesin vardır,
benim izlediğim filmler osmanlıca altyazılı.

burası şiirin şaire şarkıdır,
biraz meze hoyrat bir dans ve arjantin kalebodurları,
rüzgarların beyaz perdeleri eve uçurduğu geniş bir kapı,
ve içinde bekleyen kadının beyaz ayaları.

huzuru bulabilmek adına bir çok kadın sevdim,
sevdim diyorum çünkü geçmiş benim efendim,
alamut kalesinde içiniz geçmiş efendim,
hadi inancımızı alıp atlayalım.

bir kaç eksik harf telafi etmek istiyorum müsadenizle,
c en başta sonra belki n harfi ve şapkasız y
saçlarına yıldız yağarsa hemencecik kopar anne,
saçlarına yıldız yağarsa hemencecik kopar anne!

bir adamın kafatasında boşluklar oluşturdum.

üç

Bu akşam boğazın üzerinden geçişini seyrettim bir öğle vakti,
Bu kadar geç kalınmış bir sevmek işte benim ki,
Birileri tebrik ediyor yalnızlığımızı,
Duyamıyorum.

Durulmuş denizler, martılar uyumuş,
Duruymuş denizler, martılar uyuşuk,
Dururmu denizler, martıya uymuş,
Yukarı sevgilim, daima yukarı.

Toprağa çağrılış diğer adı ölümün,
Toprağa çağrılış, diğer adı ölümüm,
Toprağa çağırırm diğer adı, ölümü,
Toprağım, çağrım, diğer adım, ölümüm.

Güneşin kırmızı,kadının beyazı,senin tenin.
Güneşin kırmızı kadınım, beyazı ;senin tenin.
Güneşim, kırmızı kadınım, beyazım, benim tenim,
Güneşin kırmızısında kadınım, beyaz benim tenim.


6-14

Kalbim uyuşmuş artık sevmekten,
Binlerce siyah karıncanın ayak sesleri,
Ne dağın zirvesini görüyorsun,
Ne de eteklerinin dibini,

Her şeyi oluruna bıraktım ben,
Sen olsun diye bıraktım,
Varlığın, en azından vardı.
yinede birşeyler yazmak için çabalamadığım söylenemez.

Düş

on 30 Nis 2013
Düşündüm üzerinde,
Yazacak bir tek sen vardın,
Düşümdün üzerimde,
Unuttum uyanınca,
Umuttun uyanınca,
Tekrar görüşmek üzere,

Yaşlı

Göremediğim yaşlı, mavi, şeffaf eller tutar çeker omuzlarımdan.
Babamdan duyduğum an yaşlandım ; ''Artık in omuzlarımdan.''
Peki babacığım.
Peki babacığım ; Biraz daha kalsam mesela ?


Yalvarırım beni unutmasın birisi.


Şeffaf.

Ya tutmaya çalıştıkça kum gibi dağılan iki avuç dolduramayacak kadar aptal bir yalansan ?
Mesela sevildiğini sanmış ve kandırılmışsan, dünyanın en güzel iki kelimesini işitiyorsan yalandan !

Bana sonsuza kadar ağlayan bir kadın verin ne olur !
Bana tenin de saatinin güneş yanığı olan bir kadın verin.
Vazgeçtim.
Yanlız öleceksin demişti...bir dost.

Yalnızlıktan ölüyorum...
İki olmaktan korktuğum kadar.
O'nu bulup BİR olmaktan korkuyorum.
Kim olacak ki yani ?
Başlayan her şey bitmek zorunda.
Keşke zaman da dahil herşey tersine aksa.

Anlayabilme yeteneğinin adı herneyse kaybettim.
Bir şeyleri kavraya bilmek için onu koyman gereken yeri bulamıyorum.
Öyle bir boşluk ki bu.
Ne yalnızlık gibi ve ya olması birden çok dostun.

Piç Kral'ın Son Kalesi

on 29 Nis 2013
Bu senin benden arınma vaftizin,duyuyorum.
Suyun  tenine çarparken çıkardığı ses ile yok oluyorum dün gecenden.
Dişinden, tırnağından etinden.
Sarı çizgideyim, buraya kadarmış !
Ağır aksak yürüyen bu lokomotif çıkar artık yolundan, bu ray a kadarmış.

Tüm savaşlarından kaçarak kurtulan Piç Kral'ın son kalesi,
Sesinden, soluğundan, güçlü kadın kahkahandan at beni.
Pazartesinin bebe güneşlerinde suratsız mecidiye insanlarına aydınlanamayan gün gibi,
Sabah sesleriyle kapının önüne bırak ve git beni.
Buradan sonrası hep yokuş yukarı.
Elimde deve yükünden kalan son sigara.
Buradan sonrası hep yokuş aşşağıya, sanki hiç sansım olmayacakmışçasına aynı asırda doğduğum kadınlarla.
Sabah ışıkları ile doğum ben, öğlen uykusunda boğul ben ve belki nihayetimizde ölüm ben.
Kulaklar yanlış duyabilir, bir gün önce öptüğüm dudaklardan çıkan nefret dolu ''ÖL !''üm ben.

Geceye

on 21 Nis 2013
Gün doğar uyanırım, biri ölür,
Gün tepede doğrulurum, biri ölür,
Geceme göçer günüm, biri ölür,
İki kez göçerim geceye,biri ölüm,

Kaygı Duruşu

on 31 Mar 2013
İnsan gözünün görmediğinden korkmalı,
Senden.

Biraz beni dinlesin istiyorum herkes başları önünde,
Hüzünlensin bir barda televizyona bakan insanlar ; Hikayemden.
Sağ elleri göğüslerinde,
Kaybettiğimiz tüm hatıralar için bir;  ''dakikalık kaygı'' duruşu.

Gözlerinin siyahı deminde bir çay istiyorum,
Mayıs ayın da akşam 7 güneşi gibi bak, izliyorum.
Şimdi birşey farkettim çok saçma biliyorum.
Ben seni hiç hava sıcakken göremedim.

Yağmurla gitsin, adın.

Sarı ışıklı loş oda.

Sarı ışıklı loş oda,
Kırmızı mavi dışarıda,
Sirenler, hep sirenler,
Niçin sana mahkumdum ?

Karanlıktan korkuyorum.

Karanlığa dair haz ettiğim tek şey;
Sensin.
Hep bir karanlık yönü olsun ister çoğu insan.
Sen hep bir karanlık yönün olmasın isterdin çoğu insandan,
Ziyade.

Burası kahverengi, burası ağaç.
Burası orman değil fakat burası ağaçtan.
Cam kadehler ters durur,
Şerefe sabahlara kadar durmadan sevdiğim kadıncağız,
Onur duydum.

Buranın adı mavi,burası deniz kokar,
Burası okyanus değil fakat burası mavi,
Bordo Koltuğun köşesine yağmur mavi,
Çatının kokusu yağmur, çatı, mavi.

Seninle içtiğim ilk bira,
Senin uzattığın ilk bardak bana,
''Günahsa günah ucunda sen varsın !''
Demişmidir Adem ?

Demişmidir alem;
Bu sesinde ne var iki insanlık çocukların ?
Birilerinin bayramı var,
Kurban edilen birşeyler var bizim oralardan.

Biz her seviştiğimizde birileri ölmüştür.
Biz her sevişmediğimizde birilerini öldürdüm.
Bir daha sevişmek dediğimizde birileri bizi öldürsün.
Biraz sevmek kaldı işvelerimizde birilerinden daha da ölüsün.





Yok bi'şey.

Tadı güzel şarkılar hep kısa sürer,
Haydi Durma Delikanlı Genç Ölmeyi Dene,
Nakaratımız hoş oldu,
Genç ölmeliymiş meğer.

Olsun...

Bu şişe son olsun,
Parfümün tenime dolsun,
Nefes alışlarım sen koksun,
Aşkı anlatan kitapların ilk konususun.

Veya bilmiyorum belki de yok bi'şey.

Vapur

on 9 Mar 2013
Bazen ''BİZİ'' hatırlatır bir vapur doluşu,
Gözlerimiz yolcularda  bir vapur dolusu,
Haydar Paşa uzaklaşır vedalardan kaçarız,
Trenlerlere sallanan ak mendiller kadarız.

Kapanır, altı üstü bir kadın, bu yaralar hep kapanır,
Dost yalancı, eş yalancı, hikayeler kapatır,
Yüzünü.
Yarayı değil yüzünü ! Yaralı hasret günümüz.

Yıldız.

on 27 Şub 2013
Kim döşedi yıldızları bulutların ardına ?
Ben değil.

Çatılar ıslanınca dolunay odama yansılanır.
Sen gibi.

Hep gördüğüm bir filmde,
Kadın adama kavuşsa,
Adam kadına kavuşsa.
Ben ağlarım.
Çığlık doğar koğuşlar.
Ben anlarım.
Gördüm bir filmde.

Artık yeni dakikalarımız olmadığından seninle,
Eskimiş saatlerde yalancıktan sevişsek,
Orada bir yerlerde bir eşyanı unutmuşsun,
Eşya'lar diyişini ise hiç unutamıyormuşum.

Yollar.

on 11 Şub 2013
Ben bu şiiri rüyamda gördüm,
Bir kadın söylemiş.

Savaşıyorum, amaçsızca,
Ne uğruna olduğunu bilmeden,
Tıpkı diğer medeniyetlerin yaptığı gibi,
Sen bana geri gelirmisin bilmem.

Tanrım olağan gücüyle üflese,
Rüzgar SEN esermi bilmem,
Tüm kutsal kitapların işine geldi gitmen.
Amin ya rabbi!

Yürüyorum.
Ayaklarımın altında,
Göremediğim bir yolda,
Turuncu japon balığı vurmuş karaya,

 Körlemesine yürüyorum.

Yok

on 1 Şub 2013
O koltukta saatlerce uzandık beraber,
Saçların dökülür sol kolumdan aşşağıya,
Beyaz ahşap pencereden geçmişin gün ışığı,
Beyazlar giyip gel bana; Geçmişim, gün ışığım.

Unutmak nasıldır bilemem ama unutuldum,
Oralarda bir yerlerde ''bir an için aklından çıkmış olmalıyım, HAY ALLAH !''
Heyecandan herhalde,
Hayat telaşesi ne yaparsın işte.

Yok.
Unutmak diye birşey yok.

Sana geldim.

Şimdi şehri tüm ihtişamı ile görebilen bir tepedesin,
Gözlerinin alabildiğine ışık,deniz,dolunay yansımalar ve tekrar ışık.
Islak dudaklı ağlak kadınların mor lambalar altında dans edişlerini görürsün.
Sana geliyorum.

Üzerinde askılı bir bluz var siyah,biraz ısırıyor gecenin karanlığı,
fincanındakinden az daha koyu kahve hırka omuzlarında,
Ayaklarını toplamışsın altında ürperiyorsun ya,
Sana geliyorum.

Eski demir kapısı apartmanın,
Parmaklarım metalde unutulmaz izler bırakır,
Merdivenleri ikişer üçer atlıyorum sevinçlerden,iki sigara yak bize !
Sana geliyorum.


Bu ev sen kokuyor seviyorum,
Bu yer sen doluyor seviniyorum,
Bu yel seni esiyor suratıma,balkonda oturuyorsun,
Sana geliyorum.

Yüzü güneşten gece olmuş bir kadından aldım çiçekleri,
Ardımda saklarım diğer bütün güzellikler gibi,
Sigaralarımızın külü düşmeden yetiştim,
Sana geldim.

Bugün yorucu bir yıl gibiydi,
üçyüzaltmışbeş kancadan kurtulup sana geldim,
Bana sarıl yerinden kalkmadan,
sigaralarımız bitsin ve sevişelim duman tadıyla
sana geldim.

Türkü.

on 28 Oca 2013
Cumhuriyet daha dün gelmiştir köyün birine
Lambaları üflüyorlar yatarken gece,
Taranmış saçlarını koyuyor bir sabi işlemeli yorganlara,
Çeşmelerimizden umut akar ellerimiz ekmek kokar,yarınlara !

Biraz eskiseydik beraber be yavrum,
Yüzyüze bakmaktan bıksaydık,
yalandan...
Ben bıkmam bakmaya doyamadığım yüzden.

Parmaklarımız kaskatı kesilene kadar tutsaydık ellerimizi,
Parmaklıklarında kaskatı kesilirim tutsağıyım ellerinin.

Ah bu hıçkırarak ağlamak ayıp olmasaydı er'e
Gün sanında koşarak gidip sarılsam yare
Anneme yahut...
Benim yarim annem,annem yarım benim vurulduğunda ölmeyen yanım.

Şimdi unut bütün dayatılan yirmibirtane yüzyılı
Gel bir sivas türküsü dinleyelim
Gel de bir türkü olalım seninle
Gel de  ! Bir türkü olurum sesinden.

anlamak

on 20 Oca 2013
Neresinden tutarsan,kopar!
Bırak o yüzden, hayır gelmez.
Bırak, o ''yüzden'' hayır gelmez.sana
Bırak o yüzden. Hayır gelmez sana,
Kalır orada gözünle görsen inanamayacağın ufuklarda.


Histerik gülüşler omuzlarım üzerinden,
Deli saçması masallar kulaklarıma,
unutmadan söylemek isterim ki gülümsemen fevkalade güzeldi.
birde ağlayışın.

Şimdi bütün bir hayatın yalana olduğunu anlamaktan daha acı verici birşey var,
İnsanlığın yalanlar üzerine kurulu olduğunu anlamak.
Daha acı vericisi de var tabi ki;
O da ''ANLAMAK''

Aşkın İntihar Mektubu

on 8 Oca 2013
Sen bu satırları okurken ben sevdanın boynuna ilmeği geçirmiş olacağım,
Bütün yaşanmışlıklar gözlerimizden boynumuza dökülecek,
Gözlerimiz diyorum çünkü bende ki herşey sana dahil.
Gözlerimiz diyorum çünkü baktığım herşey sana ait.

Şimdi sarı bir arabanın peşinden aceleci ıslıklar çalıyor ve kar çizmelerinden içeri dolarken koşmaya çalışıyorsun,

Koşma !

Ben elime geçen ilk baharda gelirim sana,
Nasıl mevsimleri bekler koşarım ki gelinim sana ?
Kan kırmızı duvağından parça parça gör beni,
Kır beni tam sonbaharımdan parça parça göm beni,
Boynumdan şahdamarımdan sefaletimden öp beni.

Sevdiğin insanın sesini unutmak ne zormuş ?
Daha vahimi ;
Sevdiğin insanın sesini yanlış hatırlamakta varmış.
Ben seni kendimden hiç ayırt etmedim.


Alnına dökülen saçlarına veda,
Göz kapaklarının kırılganlığına veda,
Soğuklardan utanıp kızaran burnuna,
Konuşurken uzanan dudaklarına,
Bana dokunmamak için uzaklaşan avuçlara,
Gerisin geri koşan bacaklarına veda.

Sen bu satırları bitirirken sevdamız ölüm meleğinin kollarında,
Ben artık siyah ve beyaztan oluşan bambaşka bir İstanbul da,
Gönlüm har vurup harman savursun, herkese benden bir istanbul daha !
El ve dağ !

IIIV

Tüm bunları okuyorsan bir işaret ver.

12,5 aralık Yağmuraltı,

12,5 aralık Yağmuraltı,

Takvimden ayrı, zamandan öte senin için bir GÜN olsun istedim,
Fazlamı ?

O gün bir masal gibiymiş,
Herkes bir gün önce karnı tok girmiş yatağa,
Küsler barışmış,
Ayrılar birleşmiş,
Aşıklar sevişmiş,
işte böyle hep imkansız şeyler oluyormuş o gün.
Sen koynumda nefes alıyormuşsun...
Bende yüzünü seyrediyormuşum.
Ve hiç bir yere gitmiyormuş

12,5 Aralık Yağmuraltı
Dünya GÜZEL günüymüş.
Bütün insanlığa armağan olsun.

Zaman

Bu zamanı geri çevirmenin bir yolu olmalı,
Seni gerisin geri bana getirmek lazım bir filmi sondan başa oynatır gibi,
Sırtın dönük geleceksin bana fakat yüzünü göreceğim sonunda,
Önce suratın asılacak ama belki günler sonra tekrar gülümseyeceksin,
Geri sar!
Geri sarıl bana.

Gözlerimi kıstım yine sigaramı içiyorum,
Ellerim yine türün kokuyor,
Her sigara yaktığımda aklımdasın,
Birde söndürürken,
Bu ara tütünsüz nefes alamaz oldum.

Tanrı'nın Yansıması

Yaratıcının bir yansımasını arıyorsanız,
Kuşlar, çiçekler ve sıra dağlardan fazlasına ihtiyaç duyarsınız,
İnsanoğlunun gözleri gündelik mucizelere nankördür,
Güzel sesli kadınların veya şehirlerin ışıkları yaratıcı hasretinizi gidermeyecektir.

Yaratıcınızın bir yansımasını arıyorsanız,
Kadınlara bakmalısınız,
Savaşlara,
Dökülen onca kana,
Parçalanan kalplere,
Yalanlara,
Göz yaşlarına,
ve belki de en hayret vericisi
Zaman'a hakimdir kadınlar,

Bana Yaratıcımın gazabı yansımış olmalı,
Tüm insani sıfatlardan öteye,
Hırs
Kin
Kıskançlık
Yalan
Nefret
Hüzün
Hüzün
Hüzün
birde
Yalnızlık
ve tüm bunların çoğulları.

Benim Tanrımın yansıması berrak sularda nilüferler arasında değil,
Şehrin kıyılarında kalmış sarı yapraklı ağaçların cesetlerinde gözüktü
Gri gökyüzünün gözyaşları ile yıkanmış ecel rengi asfaltta
İs ve kir kaplı bacalarından fakirlik kusan evlerde.

Benim Tanrımın yansıması ;
Zamana,
Mekana,
ve
Algıya hükmederdi.

O kadın bana dokunur; sen yavaşlarsın, vapur yolcuları yavaşlar, dalgalar yavaşlar, vapur yavaşlar,
O kadın bana gülümser; Kahve fincanları eğrilir, kahvecinin renkleri bulanıklaşır, garson kızın önlüğü solgunlarşır.
O kadın soğuktan titret; Benim bana yetmeyen kan dolaşımım hızlanır, paltom iradem dışında uçar omuzlarımdan,
O kadın beni terkeder ;...

Yine hangi Tanrıyı öldürdüler ?

Şehir

İki kıtayı birleştirir de şu şehir,
Bizi ayırmaya yemin mi etti nedir ?
Kaç Marmara Yüzsem bilemedim,
Sana yetişmek için.

Bunun bir ismi kalmadı artık,
Sevda koklayan kör bir aşık gibi,
Kaldırımlarda kabartılı taşları yoklar,
Olurda ayağın takılır düşersin diye,
Boşluğuma

Film Müziği

on 5 Oca 2013
Kime anlatıyorsun derdini ?
Dinliyormu ?
Dinlediğine eminmisin ?
Ben senden başka bir tek notaları duyardım,
Hayatımızın film müziği,
Hatalarımız film miniğim...

Burada ağlayan esmer bir kadının teninin rengini değiştiren göz yaşları var.
Bak tam avucumun içinde,
Bunlar senin olsun,
Aç avuçlarını,
Bana dokunduğunda gülmeni özledim.

Bkmynz.

Eylülün turuncusu var;
Baktık ki olmuyor,
Bakmayız
Dudaklarında adımı özledim.

Mutluluk diye birşey var.
Sende.
Sen de hadi !
Nerede mutluluk ?

Nerede bıraktıysam orada.
Nerede bıraktıysan oradayım,
Bütün şarkıların sonunda ki boşlukta.
Yeni başlangıçlardan önce ki sessizliğin ortasında.
Yutkunuşlarda.
Dudaklarından boynuna,
Kan Tadında.

Kocaman siyah puntolarla satır başlarında,
Yahut son sayfalarda bilemiyorum.
Ben artık baktığım yerde seni göremiyorum,
Ben artık baktığım yer değil de seni görüyorum.

Tanrı kimse bin şükür !
Seni Görüyordum.
Amin

Mavi

Benim için yalnızlık mavidir,
Gözlerinin mavisi değil,
Gökyüzünün mavisi,
Bugün başımı yukarı kaldırdım, Gök; Yüzünün mavisi.

Şehri talan eder ayrılıklar, sokaklar çaresizlik içinde, ışıklar oynar yerinden,
Şehre kalanlıklar hükmeder, sokaklar korkmasın ışıldar seninle !
Bu kadar kutsal olamazsın oyunlar oynuyorsunuz benimle,
Burada eski biri var fakat birşeyler var sesinde.
Görürsen....

Kendini benim yerime koyma, bu kadar sevme kendini !
Kendini benim yanıma koysan ?
Bu kadar sevmek elde mi ?
DEĞİL !




Son

on 2 Oca 2013
Bende birşeyler unutarak gittin,
Üzerine birşeyler giymek için gittin,
otuzdünyadakikasısürecekkadargittin,
Bir otobüs durağı sonrasına gittin.

Gittin sonuçta,

O günün ardından bir kaç defa daha gördüm seni,
Oturduk beraber,
güzelce
yedik
içtik
sevişmedik lakin
ben seni yeniden sevmiş kadar oldum.
özledim.
çok.
özledim.

Artık hiç bir şeye inanmıyorum.

Gece

Sürekli tekrarlanır gecenin şarkısı zihinlerde,
Yalnızca rakamla yazılır yalnızlık meblaları,
Seninle biz olmuştuk daha ötesi varmı ?
Bak gözlerimi bağlamışlar salavatlar duyuyorum.

Ben sana kurban olurum !
Hayır katiyen iltifat etmiyorum!
Senin yolunda kurban olurum.
Abartmayalım.

Kimin hayatının dizginleri kimin ellerinde ?
Biz sahil boyunca koşan özgür atlar değilmiydik ?
Yada kar soğuğu gibi baldırlarını saran günlerde,
Ben kaç ceylan öldürdüm kavuşmak için cerene.

Birşeyler

Biz Leyla'yı ararken kaçırdık tüm Ayşeleri
Umuda mülteci gemilerde,yolculuklarda
Kar altında caddeler ve trafik ışıklarında,
Biz Leyla'yı aramak için harcadık hep Ayşeleri

Fakirin edebiyatı alacak parasımı var ?
Cebimi elimden başka dolduran birşey yok,
Senin bir tane resmini saklamışım,
Muska diye boynuma asasım gelir.

Kendimi boynumdan asasım gelir,
Gider sonra,ayağını sürte sürte gider ölüm fikirleri,
Görebilme ihtimali, kalabalıkta seni,
Yeşil çuhalı masalarda kül tablası alevleri.

Ben artık kaldırım taşlarından haz etmiyoru,
Yürümek canımı sıkıyor,
Yürüyememek daha çok.
Seninle !



10 - 9 aralık

on 19 Ara 2012
Aynı buluttan farklı çatılarda oynatır parmaklarını yağmur,
Ben seni koklarım toprakta,
Sen benim kadar korkma topraktan,
Ölüm yalnızca bedene mahsus, sevdaya değil!

Gururlu bir erkeğin kimsenin bilmediği anlarda ağlayışı gibi sessiz sedasız,
Pek kimsenin bilmediği bir derenin kenarında sigarasını tüttüren yadigar bir dostum gibi içine kapanık,
Kimsesizlik illetinin pençesinden çıkamayan bir ihtiyar gibi veda ederken gençliğe
Beni annem gibi sev sessizce.

Resimlerin hapsettiği yüzün,
Son rakı kadehinde son musiki son hüzün,
Sonbahar gibi şahlanmış yalnızlığın toprağında,
Beni daha fazla bana bırakma.

İzafi zaman zerafeti

on 4 Ara 2012
Kalabalıkta rastlaşırsak çağırma beni fakat gül gözlerinle,
Her gördüğümde düşerim bir yaprak gibi güz gözlerinden,
Titrer ellerim, terler avuçlarım, yüreğimin içi sancılanır,
Beraber yürüdüğümüz yolları başka pabuçlar ezerken.

Seni çok özlediğimi belirtmesem olmaz bu bir ritüel artık,
Babam ile yaşıt çınarların ağladığı turuncu bir parkın ortasına çizilmiş yalnızlık çemberi içinde,
Senin elin tam yüreğimin üstünde,
Ayrılıklar yemini ediyoruz kahretsin.

O kadar özledim ki seni, söylemesem olmaz şimdi,
Biraz da kızıyorum aslında ama boşverelim bunlara,
Son bir kez lafından hiç hazetmem bence sonsuz olsun,
Ama bu imkanlar dahilinde seni son bir kez görmek istiyorum.

Lütfen ellerimden kayıp gitme,
İşitiyorum bir yerlerde ölen askerlerin anne çığlıklarını,
Yüreğim olmuş Yurdum gibi,
Hem nedir ki sen üstüne basmıyorsan bir toprak parçasının önemi.

Bu ayrılığa özel bir dua olmalı,
En azından bir hadis yazsınlar,
Hiç olmazsa bir vaaz ver !
Allah katın da yerin var biliyorsun,
Allah kaçarmı hiç yalnızlıktan ölüyorum.

Ah bir kez daha tut elimi ne olur sanki ?
Ne olur çok merak ediyorum, savaşlarmı duracak ?
Sanki bütün medeniyet dikilip izleyecekmiş gibi,
Muradına eren dostlarımız unuttular bizi.

Bir nehir istiyorum senin için yaradan'dan
Bir de bir çocukluk sen olmadan yeniden.
Ne olur bir yolu olsun unutmanın artık,
Her yağmurdan koş kaçarak yüreğime demirlen.

İzafi zaman zerafeti, kedi gözleri, yün çoraplar
Kışı soğuğundan utandıran donuk gözlerin senin,
Parlayan bir kartal pençesi omuzumda acıyla !
Bir de Eminönü kıyıları Sirkeciden seninle.

Kar

on 13 Kas 2012
Soyunmadan uyumuştuk hava soğuk ve çarşamba,
Kış korkusu dolayısıyla minik ellerin avucumda,
İstiyorum seni.

Tekne

Ne olmak isterdim biliyormusun,
Saçlarının ucunda biriken çiğ damlası,
Ayaklarının ezdiği her toprak parçası,
Ciğerine dolan hava zerresi,
Çağıralım dostlarımızı bak çay demledim.

Kendi adımı gördüm ortaköyde bir teknede,
Düşündüm eksiğim ne o yıpranmış tekneden,
İkimizde karşı kıyı hasretiyle bekliyoruz,
Mecburi bir limanda zincirlenmiş ölüyoruz,

Beni akıntıya bırak
Yine kurmuş herkes sofrasını önüne,
Benimkinde bi sen eksiksin,
İngiltereye hiç gitmedim ama kraliçesine selamlar.

Eve Gitme.

Eve gitme !
Evet gitme istiyorum evine,
Ne olur dursan ?
Nolur dursana burada,
Ağlarken de güzelsin diye kederi yarattı Tanrı.

Ne çocukları seversin nede çiçekleri,
O yüzden hiç birini sana veremedim,
Bütün sokaklarını yazdım İstanbulun seni hatırlarım diye,
Kovalar zihnim seni suçluluğun yanına, görünce hatırlamam bile.

Eflatun

on 12 Kas 2012
Bu kalkan bizim cenazemizdir,
Yaşlı bir Sicilyalı'nın içindeki vatan sevgisi gibi,
Devrim şarkılarına kübalı kadınların tütün kokan soluklarında,
Afrikalı bir bebeğin lüle saçlarında, kara açlık belasını andırır,

Bu Kutlanan bizim düğünümüzdür,
Sigara dumanı londra sokaklarına çevirir sisli güz bahçemizi,
Sarı kırmızı fenerler edebi mahşerimizi anlatır,
Koşuşturan çocukların kaygısız anneleri gibi ferahtır mürüvetimiz,
Gelinliğin çocukluk arkadaşım kadar beyazdır ve en az onun kadar mütevazı,

Bu Bizim ilk karşılaşmamız seninle,
Sanki hiç yarın olmayacakmışçasına pervasız,
Edebiyat kokar bütün satırlarımız kurşun kalem kokar !
Gündelik telaşlara vurulmuş en büyük darbedir,
Senin ellerin yağmur kokar, ardından barut ve intihar.

Bir şarkı var kapı aralıklarından bizim dairemize,
Gezmediğimiz Amerikan şehirleri,
Dokunamadığımız Rönesans mimarisi,
Bize düşmeyen yağmurların ıslattığı titrek ışıklı kaldırımları anlatır,
Sarı taksilerin ağlak yolcuları var.

Beni götürüyorsun çiçeklerin solmadığı rüya günlerine,
Elimden tutmazsan duruyorum,
Elimden tut bak duruyorum.

Anka II

on 11 Kas 2012
Sabırla biriktiriyorum seni,
Dişimden tırnağımdan arttırarak,
Hiç doğmayacak evlatlarımızın rızkından çalarak,
Zerre harcamadan biriktiriyorum.

Bazen yerlere çalasım geliyor ismini,
Duvarları parçalamak istiyorum gülüşünle,
Bana bakma nolur,
Bakma bana dayanamam.

İstanbuldan korkuyorum sayende,
Özellikle Kadıköy'den mesela Hasan'ı beklerken iskelede
Allah bir hınzırlık yapar belki beni o kasım ayına yollar
Belki farkına varmadan seni bekliyor olurum ellerim ceplerimde

Beraber adım attığımız toprağın her parçası yanmış sanki,
Oralar ekin tutmaz artık biliyorum,
Ne zaman geçsem kül olmuş bi sevdanın kokusu çalınır burnuma,
Sen sonra, Zümrüdü Ankam, ben senin kanatlarından rüzgara karışan sonbahar aleviyim,
Savruldum gitti,
Küllerinden doğamam.

Sevda

on 7 Kas 2012
Sevda intikam değildir !
Sırf sana sevdalandı diye sevmemek lazım birini,
Sevda şefkat hiç değildir !
Sırf yaralandığı için merhem olmamalı birisine,
Sevda güneş olmak değildir !
Sırf karanlığı kaçırmak için doğmamalı birilerine,
Sevda özlemek olmalı çocuk gibi !
Sabah uyandığında kalkıp koşar annesine.

Ölümsüz

on 5 Kas 2012
Kırmızı otobüsün arkasından koşuyorduk,
Asfalta yansıyor şehrin ışıkları,
Bak burada yığınla ev var,
Yığınla hikaye var o evlerin içinde,

Birileri sevişiyor bambaşka birileriyle,
Senin küçük ıslak ellerin yağmur kokuyor,
Teşekkürler İstanbul'a
Kocaman bir alkış istiyorum zifiri bulutlara,

Siyah pervazlı camları olan bir ekmek fırını var köşede
Bir simiti ikiye böldük beraber,
Ortasında ki boşluk İstanbul'un hakkı
Olsun o kadar boşluğumuz, İstanbul'a haktır !


Tramvayın kırmızısı makbul
Bulutun siyahı,
Fezanın Grisi,
Güneşin Olmayanı,
Senin gitmeyenin makbül,
Benim gitmeyenim ol , DUR !

Bu rüyamda dur,
Bu rüyadır gitme! bari burada gitme,
Seni yoğurdum yastığımdan , düşümden ellerimle !
Seni düşürdüm yastığımdan , düşümden, ellerimden!

Ben anlamam çoğu insanı,
Sen en iyi yönüsün çoğu insanın,
Ölümsüzlüğü buldum geçenlerde teninde,
Ölsünler ben hariç  geçenler hep teninden.


Gülen Adam

on 29 Eki 2012
Kaçıncı sigaran ?
Ben senden sonra saymayı bıraktım.
Herşeyi,
Günler dahil değil buna.

on tane sekiz ekimi

Ben gülen bir adamım.
Sana.

Keşke ekimden başlasan ve durmadan gülsen!
Bana.

Durmadan gül , sen, bana.

Evlerin çatıları ıslak, kiremitler akşamın rengi, bacalar dumanlı, trenler dolu, insanlar mutsuz; Griyiz.

Mesai bitimi karısına sarılmak için eşe dosta belli etmeden ceketinin iç cebinde mutluluk taşıyan bir adam var 1900'lerin 20'lerin de

Bir meyhanenin en zeki müren köşesinde rakısını sek içen bir adam var gizlide, yudum yudum boğazından iniyor anason yalnızlığı....Aşşağıya.

Laleli'den Sirkeciye,
Çay buharı gibi burnuna tomurcuk kokusuyla şekersiz mutluluklar;
Sana



Utanırız...

Boğazımızda tütün hırıltıları,
Yağmur bebe parmakları ile ritim tutar asfaltta,
Ben elini tutarım vapur yolcuları gülümser,
Biz utanırız koskoca bir şehirden,

Öyle kahkalar atmayız belki ayıplarlar,
Ama dudaklarımızın kenarı uzanır gri bulutlara,

Gel kaçalım,
Burada duralım, şu anda, şimdi de duralım !
Onlar geçip gitsinler,
Simitçi gitsin evine,
Otobüsler,
Vapurlar,
Halk
ve diğer bütün İstanbullular.


Koca bir kent kaçsın istiyorum yanımıza sokulmasınlar.

Kıskanç biri değilim
Senden başkasına nefes almamak istiyorum o kadar.




Ülke

on 28 Eki 2012
Hollanda'ya hiç gitmedim,
Gitmekte istemem zaten
Ne işim var Hollandasında
Ne işim var senden başka bir ülkede benim ?
Yanıma gel...

Kuşları seviyormusun ?
Çiçekleri, yeşili, trenleri ?
Hiç bilmiyorum çok garip değil mi ?
Nasıl sorarsın bu günler de birine tüm bunları ?

Beni seviyormusun ?
Onu da bilmiyorum bu daha da garip mesela.
Ben sevilirmiyim hiç ?
Ben sevildimmi acaba hiç ?

Bunca yaşanmışlık var üstümüzde yazdan kışa,
Sonra nasıl atılır onca hatıra sandık sandık,
Üstelik hatıralar ses de çıkarmaz biliyorsun,
Benimkiler sessiz en azından bilemiyorum,
Ya bunlar bana küsmüş olmasınlar ?

İlk'ler Galeryası

Uzun bir koridor boyunca yürüdük boynunda, İlk'ler Galeryası'nda
 
İlk dokunuşun çağdaş sanat

Eski kafalılık ederim bazen fakat

İlk dokunuşum çağdaş sana!

Eski durur mu bilmiyorum ama,
ilk kez otobüste dokunmuştum suratına.

Eğer izin verirsen hep değerim sana, elimi korkak alıştırmam,
Zaten başıma bir sürü şey açtı hep, elimi korkak alıştırmam.
 

_

on 18 Eki 2012
Yanımda olsan ruhuma giyerdim seni.